9 Mayıs 2013 Perşembe

Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar / The Wind Through The Keyhole

Kara Kule sanırım bugüne kadar beni en çok etkileyen hikayelerden biri. Hayatınızda bir şeyleri değiştiren hikayelerden. Ve Sai King bir öykü daha yazmaya karar vermiş kule için bana da okumak düşer. Elbette çıkar çıkmaz okumadım oyalandım oyalandım... Kule'yi okumam gerektiği zamanda aynısını yapmıştım. Roland ve Ka-tet'i ile vedalaşmaya hazır değildim ve çok yavaştan almıştım. Ne yazık ki Anahtar Deliğinden Esen Rüzgar sadece 320 sayfacık ve ne kadar yavaş okusam da bitiverdi. Susannah'ı, Eddie'yi ve Jake'i özlemişim ama en çok Oy'u tekrar okumak güzeldi. Umuyorum ki Sai King The Dark Tower öyküleri yazmaya devam edecek. Ne de olsa Roland bu da başka bir zamanın öyküsü dememiş miydi :)

Kara Kule sevenlerin çok sevdiği, sevmeyenlerin ise adını bile anmak istemediği öykülerden. Yani bu yazıyı yazmamın çok ta bir anlamı yok. Stephen King, Kara Kule ile tanışmayanların bu kitabı keyifle okuyabileceğini ve okurlarının 4,5. Kule kitabı olarak kabul etmesini söylemişti. Evet öykü Büyücü ve Cam Küre ile Calla'nın Kurtları arasındaki bir zaman diliminde geçiyor. Işının yolunu izleyen Ka-tet kara ayaza tutulur ve bir yere sığınırlar. Gilead'lı Roland ise iki öykü anlatır. İkisi iç içe geçmiş öykülerdir. Birini kendi yaşamış diğerini annesi anlatmış. Ve öyküler sona erince ışının yolunda ilerlemeye devam ederler. 
Evet bir Kara Kule öyküsüydü ve Silahşor ile arkadaşları vardı ama eksik kalan bir şeyler de var gibiydi. Alışılmış Kara Kule ruhu yoktu sanki bu öyküde. Ancak her şeye rağmen Silahşor ve Ka-tet'iyle olmak inanılmazdı. Okuyun okuyun, okutun...

" the man in black fled across the desert,  and the gunslinger followed..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder