24 Mart 2015 Salı

Sufle


Sufle, damağımda garip bir tat bırakarak bitti. Kitabı dün gece bitirdim ancak hala etkisi geçmedi. Beni rahatsız eden bir sürü soru bıraktı ardında. O yüzden çok sevmeme rağmen, şu anda tavsiye edip etmemekte kararsızım. "Çok eğlenceliydi, mutfakta zaman geçirmeyi seviyorsanız kesinlikle seveceksiniz" tarzı yorumlara sakın inanmayın. Mutfakta bolca zaman geçiren kitabın oldukça karamsar ve hatta depresif bir tonu var. Evinin en sevdiği kısmı mutfak olan, sinirlenince bir şeyler pişirerek sakinleşen, bir yandan hamur yoğurup bir yandan kitap okuyan ben söylüyorum bunu. Tabi tüm hikayeler toz pembe olacak diye bir şart yok ama Sufle'de kasvetli bir okumaya hazır olun. Zira çevirdiğiniz her sayfada karakterlerle empati kurup, "İnsanın başına bu da gelmez ki canım" demekten kendinizi alamıyorsunuz.

Ana kahramanlardan Marc'ın hüznünden, acısından etkilenmeden bu kitabı okumak mümkün değil. Diğer bir karakter Lilia'nın umutlarını, kırgınlıklarını hissetmemek çok zor. Kocası Arnie'ninse aldığı her nefes sinirlerinizi zorluyor. Son olarak da Ferda ve annesinin trajik hikayeleri geliyor.

Sufle, üç farklı şehirde üç farklı hayatı anlatan bir kitap. Tek ortak yönü aynı yemek kitabından sufle pişirmeye çalışan üç insan. Puf diye çöküveren suflenin ortası gibi çöken hayatlar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder